ISSN 0304-596X | E-ISSN: 2148-7669
Acta Oncologica Turcica - Acta Oncol Tur.: 45 (1)
Volume: 45  Issue: 1 - 2012
ORIGINAL ARTICLE
1.Lung Cancer in Young Patients Under the Age of Thirty-five: Single Center Experience
Mehmet Özen, Funda Pepedil, Mustafa Cengiz, Sadettin Kılıçkap, Sercan Aksoy, Alev Türker, Ayşe Kars
doi: 10.5505/aot.2012.43154  Pages 1 - 4
AMAÇ: Akciğer kanseri dünyada en sık görülen kanserdir. Nadiren 35 yaş ve altında görülür. Hastaların tanı anındaki ortanca yaşı 71’dir.
YÖNTEMLER: Enstitümüzde tanı anında 35 yaşında veya daha genç olan hastaları retrospektif olarak inceledik.
BULGULAR: 2001 ile 2008 yılları arasında yaşları 19 ile 35 arasında değişen 17 hasta tanımladık. Ortanca yaş 30 (aralık, 19-35) ve ortanca takip süresi 11 aydı (aralık, 1-74 ay). Erkek ve kadınların sayıları sırasıyla 8 (47%) ve 9 (53%) idi. Tanı anında hastaların %82’si (n=14) evre IV, %18'i ise evre III hastalık vardı. Hastaların %47’sinde beyin metastazı mevcuttu. Çalışma grubunda en sık görülen histolojik tip adenokarsinom iken (%56), küçük hücreli akciğer kanseri %6 oranında bulundu. Sadece bir olgunun öyküsünde sigara kullanımı risk faktörü olarak yer alıyordu. Tüm hastaların tedavisinde platin bazlı kemoterapi yer almakta idi. Sadece bir hastanın kendisinde meme kanseri öyküsü vardı. Sadece bir hastanın ailesinde kanser öyküsü vardı ve bu da kolon kanseriydi. Toplam 14 hasta akciğer kanseri nedeni ile kaybedildi. Sağkalım oranları hastalarımızda düşüktü. Bunun yanında cinsiyet ve evre de sağkalım oranlarını etkilemedi.
SONUÇ: Akciğer kanseri gençlerde nadir görülen bir hastalıktır. Gençlerde teşhis konulduğunda ise metastatik olmaya eğilimlidir. En sık metastaz bölgesi beyindir. Bizim hastalarımızda küçük hücreli akciğer kanseri nadir olup en sık tip adenokarsinomdur. Sigara kullanımı, ailede veya kendisinde kanser hikayesi genç hastalarda akciğer kanseri için önemli risk faktörü olarak görünmemektedir. Hastalığın etiyolojisi olasılıkla yaşlı hastalardan farklıdır.
OBJECTIVE: Lung cancer is the most common cancer in the world. It is rarely seen under the age of 35. The median age of patients at diagnosis is 71.
METHODS: In our institute we have retrospectively evaluated patients who are 35 years old or younger at the time of diagnosis.
RESULTS: We have defined 17 patients whose ages were ranging between 19 and 35, from 2001 to 2008. Median age was 30 (range, 19-35) and median follow up time was 11 months (range: 1-74 months). The number of men and women was 8 (47%) and 9 (53%), respectively. At diagnosis, 14 (82%) patients had stage IV, 3 (18%) patients had stage III disease. Brain metastases were present in 47% of patients. In our study adenocarcinoma was the most common (56%) histological subtype and small cell lung cancer was rare (6%). Only one patient had smoking history as a risk factor. All patients received platinum based chemotherapy. Only one patient had personal cancer history and it was breast cancer. Only one patient had family history for cancer and it was colon cancer. A total of 14 patients died due to lung cancer. Survival rate in patients were low. Beside, gender or stage did not affect survival rates.
CONCLUSION: Lung cancer is rare in young people. When it is seen in young patients, it tends to be metastatic and the most common site of metastases is brain. In our patients the most common histology was adenocarcinoma and small cell lung cancer was rare. Smoking history, family history or personal cancer history did not appear to be important risk factors for lung cancer in young people. The etiology of disease is probably different from elderly people.

2.Surgical Assessment of Diffuse Pigmented Villonodular Synovitis
Güray Toğral, Murat Arıkan, Meftun Karataş, Erdem Aktaş, Şafak Güngör
doi: 10.5505/aot.2012.43434  Pages 5 - 9
AMAÇ: Diz ekleminde diffüz pigmente villonodüler sinovit tanısı alan biri bilateral 16 olgu klinik, histopatolojik bulgular ve cerrahi tedavi sonuçları açısından incelenmiştir.
YÖNTEMLER: Diffüz pigmente villonodüler sinovit (DPVNS) tanısı alan 16 olgunun 4 yıllık takip sonuçları retrospektif olarak incelenmiştir. Yaş aralığı 16 ile 44 (ortalama 30) olan hastaların 10’u erkek, 6’sı kadındı. 9 hastada sol, 7 hastada sağ diz eklem tutulumu mevcuttu. Ağrı, şişlik ve kitle etkisi ile oluşan bası semptomları varlığı en sık görülen semptomlardı.
BULGULAR: Fizik muayenede en sık bulgu (%40) özellikle suprapatellar bölgede görülen şişlik idi. Hastaların %95’inde klinik olarak diz ekleminde efüzyon mevcuttu. Hastaların 11’inde ortalama 1.5 cm olarak ölçülen uyluk atrofisi vardı. Oniki hastada ise tutulan eklemde 10 dereceye varan fleksiyon kontraktürü mevcuttu. 8 hastaya başvuru öncesi tanı amaçlı diz eklem içi aspirasyon yapılmıştı ve sadece 3 hastada aspirasyonda karakteristik sero-hemorojik sıvı içeriği gözlendi.
SONUÇ: Biz DPVNS’de hastaların tanısında fizik muayene bulguları ve anamnezlerinin çok önemli olduğunu düşünmekteyiz. Ayrıca bu hastalarda öncelikli olarak hastalığın akla getirilmesi ve ön planda artrosenteze başvurulmaması gerektiği kanısındayız. PVNS’nin hala günümüzde primer tedavisi açık veya artroskopik olarak yapılan sinovyektomidir.
OBJECTIVE: One bilateral totally 16 diffuse pigmented villonodular synovitis of the knee cases was examined in terms of clinical presentations, histopathological findings and surgical outcome.
METHODS: 16 patients with the diagnosis of DPVNS were retrospectively analyzed with a period of 4 years. The mean age was 30 years (16-44). 10 patients were male and 6 patients were female. Nine patients left and 7 patients right knees were affected. Pain, swelling and pressure symptoms caused by mass effect were the most common clinical findings.
RESULTS: The most common physical examination finding was suprapatellar swelling (40%). Effusion in the knee joint was detected in 95% of the patients. There was mean of 1.5 cm thigh atrophy in 11 patients. Flexion contracture about 10 degrees in the affected knee was noted in 12 patients. Three of 8 patients that knee aspiration was performed have characteristic sero-hemorrhagic fluid.
CONCLUSION: We think that physical examination and history is very important in diagnosis of patients with PVNS. Aspiration of the joint should be avoided. Open or arthroscopic syneviectomy is the primary treatment of PVNS.

INVITED REVIEW
3.The Management of Anaesthesia in Administration of Hyperthermic Intraperitoneal Chemotherapy Combined with Cytoreductive Surgery
Betül Güven Aytaç, İsmail Aytaç, Semih Başkan
doi: 10.5505/aot.2012.98608  Pages 10 - 17
Peritoneal yüzey maligniteleri için sitoredüktif cerrahi ve kombine hipertermik intraperitoneal kemoterapi ile alternatif tedavi seçeneklerindeki gelişmeler anestezistler için prosedürün yeterli bilgi ile yönetimi için yeni sorumluluklar oluşturmaktadır. Bu hastaları yeterli bakımı için anestezistler hipo-hipertermi, kan kaybı, elektrolit bozuklukları, koagülopatiler, artmış kardiyak indeks, oksijen tüketimi, azalmış sistemik vasküler rezistans ve kemoterapi ajanlarının toksik etkileri gibi hem uzun süreli radikal cerrahi hem de hipertermik kemoterapinin etkilerini içeren kompleks fizyolojik bozuklukları kontrol etmelidir.
The evolvings of alternative treatment choices as cytoreductive surgery combined with hyperthermic chemotherapy for peritoneal surface malignancies creates new responsibilities for anesthesiologists to manage the procedure with sufficient information. To adequately care for these patients, anesthesiologists should control complex malfunctions of physiologic mechanisms, such as hypo-hyperthermia, blood loss, electrolyte abnormalities, coagulopathies, increased cardiac index, oxygen consumption, decreased systemic vascular resistance and toxic effects of chemotherapy agents related with both longer duration of radical surgery and the effects of hyperthermic chemotheraphy.

CASE REPORT
4.Congenital Heterochromia: A Case Report
Rahmi Duman, Melisa Zişan Karslıoğlu, Ceyda Başkan, Sabite Emine Gökçe
doi: 10.5505/aot.2012.41636  Pages 18 - 20
Heterokromi iridis genellikle her iki göz rengi arasında fark olmasıyla tanımlanan nadir görülen bir durumdur. Sendromik bir hastalığın komponenti, bir göz hastalığının sonucu veya konjenital olarak ortaya çıkabilmektedir. Biz bu çalışmada konjenital heterokromili bir hastayı sunmayı amaçladık.
Heterochromia iridis is a rare condition that often defined as eye color difference between the two eyes. It can be congenital or either a component of a syndromic disease or a result of an eye disease. In this study, we aimed to present a patient with congenital heterochromia.

5.Very Early Recurrence Juvenile Granulosa Cell Tumor of the Ovary: A Case Report
Ayşe Demirci, İbrahim Türker, Nazan Bozdoğan, Havva Yeşil Çınkır, Kübra Aydın, Füsun Ardıç Yükrük, Berna Öksüzoğlu
doi: 10.5505/aot.2012.33042  Pages 21 - 24
Overin granüloza hücreli tümörü tüm over malignitelerinin %2-5’ini, juvenil granüloza hücreli tümör ise granuloza hücreli tümörlerin %5’ini oluşturmaktadır. Genellikle puberte öncesi dönemde ve genç kadınlarda karşımıza çıkar. Erken evrede tanı alırsa iyi gidişlidir fakat ileri evrede tanı aldığında daha agresif bir seyir göstermektedir. Burada 23 yaşında tanı alan evre 1A olmasına rağmen postoperatif 2. ayında nükseden overin juvenil granuloza hücreli tümörü tanılı bir olguyu sunduk.
Granulosa cell tumors of the ovary constitute 2-5% of all ovarian malignancies and juvenile subtypes of granulosa cell tumors constitute 5% of the granulosa cell tumors. We usually face with juvenile granulosa cell tumor in the early stages of puberty and in young women. Disease course is better with the diagnosis in early stages but it shows aggressive behavior when diagnosed at an advanced stage. We present 23 years old case with stage 1 juvenile granulosa cell tumor that have a recurrence in the second months of operation.

6.Secondary Aneurysmal Bone Cyst Located in the Acetabulum: A Case Report
Reşit Sevimli, Yavuz Yener Sağlık, Yusuf Yıldız
doi: 10.5505/aot.2012.66375  Pages 25 - 28
Anevrizmal kemik kisti, primer kemiğin selim tümör benzeri lezyonlarından olup, nispeten az görülen bir benign kemik tümörüdür. Asetabulum yerleşimli olması genellikle nadirdir. Daha önceden var olan benign veya malign bir lezyon üstünde görüldüğü zaman sekonder anevrizmal kemik kisti olarak adlandırılır. Bu yazıda sol kalça çevresinde iki yıldır var olan ağrı nedeniyle başvuran sekiz yaşında erkek hastanın, küretaj ve kemik sement augmentasyonu ile tedavi edilen, asetabulum lokalize basit kemik kisti üzerinde gelişmiş sekonder anevrizmal kemik kisti olgusu sunulmuş ve literatür taraması yapılmıştır.
Aneurysmal bone cyst, benign tumor-like lesions of primary bone is a relatively rare benign bone tumor. The acetabulum located lesion is rare. It was called as secondary aneurysmal bone cyst when it is located on a Preexisting benign or malignant lesion. In this article, 8 years old patient who admitted with the pain around the left hip and treated with curettage and bone cement augmentation because of the acetabulum localized simple bone cyst was presented with the development of the secondary aneurysmal bone cyst and the literature search was performed.

7.Axillary Lymphadenopathy that Suggestive Breast Cancer Recurrence: A Case Report
Fatma Buğdaycı Başal, Umut Demirci, Mehmet Doğan, Lütfi Doğan, Ayşe Demirci, Hülya Efetürk, Tahsin Özatlı, Havva Yeşil Çınkır, Ömür Berna Öksüzoğlu Çakmak
doi: 10.5505/aot.2012.27928  Pages 29 - 31
Meme kanseri kadınlarda kansere bağlı ölümlerde ilk sırada yerini almaktadır. Mortalitenin en sık sebebi ise nüks hastalıktır. Biz bu olguda meme kanseri nedeniyle remisyonda izlenirken diğer memede bölgesel yeni gelişen lenfadenopatilerle nüks düşünülen fakat granülomatöz lenfadenit tanısı alan bir hastayı sunduk.
Breast cancer is the most common cause of cancer related death in women. The most common cause of mortality is recurrent diseases. We report the case of a patient followed-up with breast cancer under remission presented with newly developed regional lymphadenopathy on the axillary region of the other breast side, which was suspected as the recurrence of the disease and diagnosed as granulomatosus lymphadenitis.

8.Breast Metastasis of Esophageal Cancer: A Case Report
Havva Yeşil Çınkır, Ülkü Yalçıntaş Arslan, Sultan Çiğdem Irkkan, Fatma Buğdaycı Başal, Ayşe Demirci, Ferit Aslan, Umut Demirci, Berna Öksüzoğlu, Necati Alkış
doi: 10.5505/aot.2012.27146  Pages 32 - 34
Özofagus kanseri, kansere bağlı ölümler arasında 6. sırada yer almaktadır. En sık akciğer, karaciğer ve kemiğe metastaz yapmaktadır. Özofagus kanserinin memeye metastazı nadir görülmesi nedeni ile olguyu sunmayı amaçladık. Ellidört yaşında kadın hasta lokal ileri evre skuamöz hücreli özofagus kanseri tanısı ile kemoradyoterapi aldı. Hastanın takibinde meme dahil olmak üzere yaygın metastaz ile saptandı.
Esophageal carcinoma ranks 6th among cancer-releated deaths. It commonly metastasize to the lung, liver and bone. Breast metastasis of esophageal cancer is rarely seen and therefore we aimed to present this case. A 54-year old woman who diagnosed with locally advanced squamous cell esophageal cancer received chemo-radiotherapy. In follow-up, widespread metastasis, including breast, was detected.

LETTER TO THE EDITOR
9.Primary Clear Cell Carcinoma of Lung
Ferit Aslan, Hayriye Ergin Akkoz, Umut Demirci
doi: 10.5505/aot.2012.99609  Pages 34 - 35
Abstract |Full Text PDF

10.The Cranial Metastases in Angiosarcoma
Yasemin Benderli Cihan
doi: 10.5505/aot.2012.44153  Pages 36 - 37
Abstract |Full Text PDF

11.A Patient with Pancoast Tumor who Admitted with Arm Pain
Yasemin Benderli Cihan
doi: 10.5505/aot.2012.19483  Page 38
Abstract |Full Text PDF

12.An Invasive Ductal Carcinoma in Behcet's Disease
Yasemin Benderli Cihan
doi: 10.5505/aot.2012.02996  Page 39
Abstract |Full Text PDF

13.Isolated Inguinal Lymph Node Metastasis in Patient with Lung Cancer
Yasemin Benderli Cihan, Dilek Ünal, Ümmügülsüm Gümüş
doi: 10.5505/aot.2012.64936  Page 40
Abstract |Full Text PDF

14.Association of breast cancer and CLL
Yasemin Benderli Cihan
doi: 10.5505/aot.2012.88598  Page 41
Abstract |Full Text PDF

CASE REPORT
15.Management of Recurrent Liposarcoma with Fractionated Stereotactic Radiotherapy: A Case Report
Gülhan Güler Avcı, Yıldız Yükselen Güney, Süheyla Aytaç Arslan, Ela Delikgöz Soykut, Gonca Altınışık İnan
doi: 10.5505/aot.2012.83803  Pages 42 - 45
Bu olgu sunumunda nüks liposarkom tedavisinde farklı olarak cerrahi yapılmaksızın tek başına radyoterapi ile tümör kontrolü değerlendirilmiştir. İlk evresi T2bN0M0 olan iyi differansiye liposarkom tanılı, primer cerrahi uygulanan ve adjuvan radyoterapi uygulanmayan 40 yaşında kadın hastanın sol uyluk posteriorunda 5 yıl sonra nüks kitle gelişti. Nüks kitle için fraksiyone stereotaktik radyoterapi (FSRT) CyberKnife® (Accuray Inc., Sunnyvale, CA) ve mikroskopik hastalık için eksternal radyoterapi (ERT) uygulandı. Standart tedavi şekillerinin uygun olmadığı durumlarda FSRT ve/veya ERT tedavi alternatifi açısından umut verici olabilir, ancak daha çok çalışma ile desteklenmelidir.
In this case report tumor control was evaluated with only radiotherapy without surgery in the management of recurrent liposarcoma. Recurrent mass on the left posterior thigh was developed in 40 years old woman whom surgery was performed without adjuvant chemotherapy for an initial stage of T2bN0M0 well-differentiated liposarcoma, 5 years after surgery. Magnetic resonance imaging (MRI) showed signs of recurrent mass (38x32x15mm) in initial location. The patient was referred to our center for radiotherapy, since she did not accept surgery. We performed fractioned stereotactic radiotherapy (FSRT) with CyberKnife® (Accuray Inc., Sunnyvale, CA), for recurrent tumor and external beam radiation therapy (EBRT) for the microscopic tumor around the recurring mass. At 49 months follow-up MRI showed down sizing of tumor by 40 %. FSRT and/or EBRT may be a promising in terms of treatment alternative but this should be confirmed by more studies

16.Metastatic Eccrine Porocarcinoma with Indolent Clinical Course
Umut Demirci, Ayşe Demirci, Şebnem Ayva, Uğur Coşkun, İlker Yazıcı, Meltem Baykara, Mustafa Benekli, Süleyman Büyükberber
doi: 10.5505/aot.2012.40085  Pages 46 - 48
Ekrin porokarsinoma ekrin ter bezlerinin nadir görülen bir malignitesidir. Standart tedavisi yoktur. Biz burada daha önceden uzun süredir cilt lezyonları olan ileri yaş bir metastatik ekrin porokarsinoma olgusunu sunduk. Özellikle ileri yaş ve asemptomatik hastaların metastatik bile olsa tedavisiz takip edilebileceğini gösterdik.
Eccrine porocarcinoma is a rare malignancy of eccrine sweat glands. Standart treatment remains unclear. We presented metastatic eccrine porocarcinoma in advanced age that has a long history of a preexisting skin lesion. We have shown that asymptomatic patients in advanced age can be followed-up without treatment even in metastatic disease.

17.Synchronous Prostate Cancer and Non-Small Cell Lung Cancer: A Case Report
Ela Delikgöz Soykut, Hasan Cem Mısırlıoğlu, Yıldız Yükselen Güney
doi: 10.5505/aot.2012.76476  Pages 49 - 52
Son zamanlarda yaşam beklentisinin uzaması ve kanser tedavisindeki ilerlemelere bağlı erken tanı olanakları sayesinde birden fazla senkron veya metakron malignite tespiti giderek artmaktadır. Eş zamanlı olarak iki ayrı primer malignite saptandığında tedavi önceliği tümörlerin ciddiyetine göre belirlenmektedir. Primer prostat ve akciğer kanserinin birlikte görülmesi nadirdir. Burada senkron prostat ve akciğer kanser tanılı olgu sunuldu.
Nowadays, the diagnosis of synchronous and metachronous malignancies are increasing due to extended lifetime expectancy and advances in cancer diagnosis and therapy. When simultaneously multiple primary tumors are detected, treatment priority is determined according to the severity of each tumor. Synchronous primary prostate and lung cancer is rare. Herein, a case with synchronous prostate and lung cancer is presented.

18.Giant Solitary Enostosis of L2 Vertebral Corpus: A Case Report
Murat Songür, Ercan Şahin, Selçuk Keser, Ahmet Bayar, Alparslan Şenköylü, Mahmut Kalem
doi: 10.5505/aot.2012.54264  Pages 53 - 55
Giriş: Kemik adacığı, kanselöz kemik içerisinde yerleşim gösteren asemptomatik bir lezyondur. İskelet üzerinde birçok yerde görülebilmekle beraber nadir olarak vertebra korpuslarında gözlenir. Bu vakamızda da dev kortikal kemik adacığı L2 vertebra cisminde yerleşmiştir.
Olgu: Elliiki yaşında erkek hasta üroloji bölümünce çekilen üriner grafide L2 vertebra cisminde siklerotik alan görülmesi üzerine danışıldı. Bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans görüntüleme ile değerlendirilme sonrasında trabeküler kemik içerisinde vertebra cisminin sol yarısını kaplayacak büyüklükte dev kortikal kemik adacığı olduğu görüldü ve biyopsi ya da rezeksiyona gerek duyulmadı. İki yıllık takiplerinde lezyonda ilerleme gözlenmedi.
Sonuç: Kemik adacığı kanselöz kemik içerisinde kortikal kemik oluşumu ile karakterize, sıklıkla uzun kemiklerin epifizlerinde ve metafizlerinde, pelvis ve olgumuzda olduğu gibi nadiren vertebra cisminde görülen asemptomatik benign tümoral lezyonlardır. Boyutlarında artış gösteren, sintigrafik olarak sıcak lezyonlarda ayırıcı tanıda dikkatli olunmalıdır.
Introduction: Bone Island is an asymptomatic lesion located in cancellous bone. Can be encountered in many places on the skeleton is rarely observed in the vertebral bodies. In this case giant cortical bone island was located in L2 vertebral body.
Case52 years old male patient was consulted from urology clinic due to incidentally discovered large sclerotic lesion at L2 vertebral body on urinary x-ray imaging. CT and MRI demonstrated a large cortical bone island filling the left half of the L2 vertebral body. Since lesion was completely asymptomatic, no further diagnostic evaluation or treatment was made. After 2 years follow up, no sign of progression was noted.
Discussion: Bone island is an asymptomatic benign tumoral lesion which characterized by formation of cortical bone in cancellous bone usually involves long bone epiphysis and metaphyses and pelvis. Vertebral body is a rare location for bone islands. Care should be taken for enlarging and scintigraphically active lesions.

19.Metastatic Angiosarcoma of the Thyroid Gland: A Case Report
Umut Demirci, Ayşe Demirci, Uğur Coşkun, Gülnihal Tufan, Ömür Ataoğlu, Bahar G. Demirci, Özgür Akdemir, Mustafa Benekli, Süleyman Büyükberber
doi: 10.5505/aot.2012.21931  Pages 56 - 58
Tiroid anjiosarkomu nadir görülen bir yumuşak doku sarkomudur. Biz burada genel semptomlarla ve eritrosit sedimantasyon hızı yüksekliği ile tanı alan metastatik tiroid anjiosarkomlu bir hastayı sunduk. Tiroid anjiosarkomunun prognozu kötüdür ve yeni, etkin tedavi seçeneklerine ihtiyaç duyulmaktadır.
Thyroid angiosarcoma is an extraordinary soft tissue sarcoma. We described a patient with metastatic thyroid angiosarcoma who presented with constitutional sypmtoms and elevated erythrocyte sedimentation rate. The prognosis of thyroid angiosarcoma is poor and we need new effective treatment options.

LookUs & Online Makale