ISSN 0304-596X | E-ISSN: 2148-7669
Acta Oncologica Turcica - Acta Oncol Tur.: 48 (2)
Volume: 48  Issue: 2 - 2015
ORIGINAL ARTICLE
1.Quality of life assesment in patients with non-small cell lung cancer patients who have or have not received second line chemotherapy
Nuretdin Suna, Bülent Yalçın, Ahmet Şiyar Ekinci, Onur Aydınlı, Ahmet Demirkazık, İsmail Savaş, Nurullah Zengin, Zeynep Bıyıklı, Fatih Teker, Halis Yerlikaya, Fikri İçli
doi: 10.5505/aot.2015.18189  Pages 53 - 62
GİRİŞ ve AMAÇ: İleri evre küçük hücreli dışı akciğer kanser (KHDAK)’li hastalarda tedavilerdeki gelişmelere rağmen çoğunda ilk tedavi sonrası hastalık progresyon gelişmektedir. Çoğunlukla hastalar ikinci basamak kemoterapi tedavisi almaktadırlar. Çalışmamızda, birinci basamak kemoterapi tedavisi sonrası progresyon gelişen ileri evre KHDAK’li hastalarda, ikinci basamak kemoterapi alanlar ile sadece destek tedavisi alanlarda yaşam kalitesini karşılaştırılması amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Yaşam kalitesi değerlendirilmesinde EORTC QLQ-C30 Version 3.0 Türkçe anket formu kullanıldı. Hastalara çalışmaya alındığı tarihte bazal olarak ilk anket yapıldıktan sonra, aynı anket ayda bir olmak üzere iki kez daha tekrarlandı.
BULGULAR: İkinci basamak kemoterapi alan 24 ve sadece destek tedavisi alan 16 hasta olmak üzere toplam 40 hasta değerlendirildi. Genel sağlık durumu, toplam fonksiyon, toplam semptom, fiziksel fonksiyon, uğraş fonksiyon, duygusal fonksiyon, sosyal fonksiyon, yorgunluk semptom ve ağrı semptom skorları ikinci basamak kemoterapi alanlarda anlamlı şekilde daha iyi bulundu. Kavrama fonksiyon ve nefes darlığı semptom skorları ikinci aydan itibaren ikinci basamak kemoterapi alanlarda daha iyi saptandı. Bulantı-kusma, iştahsızlık, konstipasyon, diyare semptom skorları açısından birinci ve ikinci aylarda iki grup arasında anlamlı fark bulunmadı. Uykusuzluk ve mali zorluk semptom skorları birinci ayda, ikinci basamak kemoterapi alanlarda anlamlı olarak iyi bulunurken, ikinci ayda iki grup arasında anlamlı fark saptanmadı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: İleri evre KHDAK hastalarında, ikinci basamak kemoterapinin, sadece destek tedavisine göre yaşam kalitesinde genel olarak anlamlı iyileşme sağladığı gösterildi.
INTRODUCTION: Advances in non-small lung cancer (NSCLC) treatment is limited. Disease progression is seen in most patients after first line chemotherapy and many patients receive second line chemotherapy. A prospective study is planned to compare the life quality of NSCLC patients who received second line chemotherapy and those without second line chemotherapy.
METHODS: EORTC QLQ-C30 Version 3.0 (Turkish version) is used to evaluate the quality of life of the patients. The questionnaire is given to the patients at baseline and repeated two times with monthly intervals.
RESULTS: Twenty-four of the total 40 patients entered the study received second line chemotherapy and 16 patients received only supportive care. The general health status, overall function, overal symptom, physical function, role function, emotional function, social function, fatigue symptoms and pain symptoms scores were significantly better in patients who received second line chemotherapy. Cognitive function and dyspnea symptom scores were significantly better after second month in the patients who received second line chemotherapy. There were no statistical difference for nausea, vomiting, anorexia, constipation, diarrhea symptom scores between groups during the first and second month. While insomnia and financial difficulty symptoms scores were significantly better at first month in patients who received second line chemotherapy; no difference is seen in second month.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Our findings shows that second line chemotherapy in advanced NSCLC patients significantly improve the general quality of life when compared to only supportive care.

2.The Evaluation of Nutritional Status of 100 Consecutive Patients at the Time of Admission to Surgical Clinic of Oncology Hospital
Niyazi Karaman, Osman Uyar, Bahadır Öndeş, Bülent Aksel, Volkan Kınaş, Cihangir Özaslan
doi: 10.5505/aot.2015.57060  Pages 63 - 66
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada tersiyer bir referans merkezi olan Onkoloji Hastanesi genel cerrahi kliniğinde malignite tanısı ile yatarak tedavi edilmiş 100 ardışık hastanın yatış anındaki nütrisyonel durumunun değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Hastaların tanıları, cinsiyetleri, vücut kitle indeksleri (VKİ), nütrisyonel risk taraması (NRS 2002) ve nütrisyon durumunun subjektif global değerlendirmesi (SGD) yapılmıştır. Nütrisyon durumunda bozulma açısından hastalar normal (skor 0), hafif bozulma(skor 1), orta bozulma (skor 2) ve şiddetli bozulma (skor 3) olarak gruplandırılmıştır. VKİ açısından; <20 zayıf, 20-25 arası normal kilolu, 25-30 arası kilolu, 30-40 arası şişman ve >40 morbid obez olarak değerlendirilmiştir. SGD açısından; A iyi beslenmiş, B hafif-orta beslenme bozukluğu ve C ise şiddetli beslenme bozukluğu olarak değerlendirilmiştir.
BULGULAR: VKİ açısından değerlendirildiğinde; 46 hasta normal kilolu, 34 hasta kilolu, 12 hasta şişman, 7 hasta zayıf ve bir hasta da morbid obez olarak saptanmıştır. Nütrisyon durumunda bozulma açısından değerlendirildiğinde; hastaların 42’si normal bulunurken, 40’ında şiddetli bozulma, 12’sinde orta bozulma ve 6’sında hafif bozulma saptanmıştır. SGD açısından değerlendirildiğinde; 50 hasta iyi beslenmiş olarak değerlendirilirken, 40 hastada hafif-orta derecede beslenme bozukluğu ve 10 hastada ise şiddetli beslenme bozukluğu saptanmıştır.
Hastalar tanı sıklığına göre değerlendirildiğinde; 34 hastanın meme kanseri, 24 hastanın mide kanseri, 16 hastanın kolon kanseri ve 8 hastanın da rektum kanseri tanısı ile kliniğe yatırıldıkları saptanmıştır.

TARTIŞMA ve SONUÇ: Onkoloji kliniklerine yatan hastalarda beslenme bozuklukları sanılandan daha sıktır. Bu bozulma hastalığın primer olarak yerleştiği organa göre de değişiklik göstermektedir. Bu hastaların tümü yatış sırasında beslenme durumu açısından değerlendirilmeli ve gelişmiş olan bozukluklar tedavi edilmeli ve gelişebilecek yeni sorunlar engellenmelidir.
INTRODUCTION: In this study, the nutritional status of 100 consecutive patients with a diagnosis of malignancy at theadmission to general surgery clinic of a tertiary oncology reference center was evaluated.
METHODS: The diagnosis, gender, body mass index (BMI), nutritional risk screening (NRS 2002), and subjective global assessment of nutritional status (SGA) were evaluated.. Patients in terms of malnutritiion were grouped as normal (score 0), mild impairment (score 1), moderate impairment (score 2), and severe impairment (score 3). In terms of body mass index, the patients were grouped as underweight (<20), normal weight (20-25), overweight (25-30), obese (30-40) and morbidly obese (>40). In terms of subjective global assessment, the patients grouped as well-nourished (A), mild -to-moderate malnutrished (B) and severely malnourished (C ).
RESULTS: In terms of BMI, 46 patients were normal in weight, 34 patients were overweight, 12 patients were obese, 7 patients were underweight and one patient was morbidly obese. In terms of nutritional status, 42 patients were normal, severe impairment was present in 40 patients, moderate impairment in 12 patients and mild impairment in 6 patients..In terms of subjective global assessment, 50 patients were considered well nourished, 40 patients had mild-to-moderate malnutrition and severe malnutrition was found in 10 patients.Malnutrition was much more prevalent in patients with gastrointestinal tumors, as expected.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Malnutrition is much more common than expected in patients admitted to oncology clinics. This impairment varies according to the location of primary disease. Malnutrition should be treated and possible new challenges should be avoided.

3.Clinicopathological Analysis of Patients with Malign Melanoma
Hüsrev Önder Aydın, Olçun Ümit Ünal, Işıl Somalı, İlhan Öztop, Ahmet Uğur Yılmaz
doi: 10.5505/aot.2015.63634  Pages 67 - 72
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada Malign Melanom tanılı hastaların Klinikopatolojik özelliklerini incelemeyi amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışmada Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi Tıbbi Onkoloji bölümünde 1991-2011 Yılları arasında takip edilen malign melanom tanılı 166 hasta retrospektif olarak değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Hastalardan 87’si erkek, 79’u kadındır. Tüm hastaların ortanca yaşı 52 (21-81) dir. En sık extremite bölgesinde malign melanom görülürken daha az sıklıkta baş boyun ve gövdede gözlenmiştir. Primer tümör bölgesi ile breslow kalınlığı arasında istatistiksel bir anlamlılık saptanmamıştır(p=0.109). Ancak breslow kalınlığı ile sağ kalım arasında istatistiksel bir fark bulunmuştur. Breslow kalınlığı 0-2 mm arasında olanların ortalama sağkalımı 125,6 ay(99-151), 2-4 mm arasında olanların ortalama sağkalımı 121,2 ay(92-151), 4 mm ve üstünde olanların ortalama sağkalımı 89 ay(68-111) olarak saptanmıştır ve aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı saptanmıştır(p=0,012). Tüm hastaların 1 yıllık sağkalım oranı %96, iki yıllık sağkalım oranı %92.1 ve 5 yıllık sağkalım oranı %82.7 saptanırken; ortalama sağkalım süresi 89,74±6,9 ay olarak saptanmıştır. Kadın cinsiyette ortalama sağkalım 108.8 ay, erkeklerde ortalama sağkalım 72.7 ay saptanmış olup aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur(P=0,001). Melanomun primer yerleşim yerine göre sağkalımları sırasıyla baş-boyun yerleşiminde 69.6 ay, gövde 114.1 ay, extremite yerleşiminde 82.0 ay olup aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı saptanmamıştır(P=0,32).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Malign melanom en kötü seyirli deri tümörü olup prognozu etkileyen faktörler birden fazladır. Bu çalışmada en önemli prognostik faktörler breslow kalınlığı, primer tümör yerleşim bölgesi ve cinsiyet olarak saptanmıştır.
INTRODUCTION: Our aim in this study is to analyse patients with malign melanoma clinicopathologically.
METHODS: In this study, 166 malign melanoma patients that followed by Dokuz Eylul University Hospital Medical Oncology Clinic in years between 1996 and 2011 were evaluated retrospectively.
RESULTS: 87 of patients is male, 79 is female. The median age is 52 (21-81). The most common site for malign melanoma is extremity; head, neck and body are less commonly involved. There is no statistically significant difference between primary tumor site and breslow thickness (p=0.109). Breslow thickness and survival are related statistically significant. Average survival time for Breslow thickness between 0 and 2mm is 125,6 months (99-151), 2 and 4 mm is 121,2 months (92-151) and over 4mm is 89 months (68-111) and difference between groups are statistically significant (p=0,012). 1 year survival rate for all patients is 96%, 2 year survival rate is 92.1% and 5 year survival rate is 82.7%. Average survival time is detected as 89,74±6,9 months. Mean survival time for female patients is 108.8 months, 72.9 months for male patients which is statistically significant (P=0,001). There is no significant difference in survival due to melanom primary site (P=0,32). The mean survival time for head-neck malign melanoma is 69.6 months, 114.1 months for body involvement and 82.0 months for extremity involvement.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Malign melanoma has the worst progress in all skin cancers and there are several factors affecting the prognosis. The most important prognostic factors detected in this study are breslow thickness, primary tumor site and sex.

INVITED REVIEW
4.Microbiota and Cancer
Tarık Salman, Umut Varol, İbrahim Yıldız, Yüksel Küçükzeybek, Ahmet Alacacıoğlu
doi: 10.5505/aot.2015.49368  Pages 73 - 78
Mikrobiyota vücudumuzu paylaştığımız tüm mikroorganizmalar olup bu ekosistem insan sağlığında besinlerin ve K vitaminin sağlanması, sindirim gibi önemli bir rol oynar. Mikrobiyota immün fonksiyonu biyolojik aktif metabolitler sayesinde etkiler ve mikrobiyotanın değişimi (disbiyozis) pek çok hastalığın gelişiminde kritik rol oynar. Son yapılan çalışmalarda mikrobiyotanın immün kaçış sayesinde karsinojenezisin önemli bir parçası olduğunu ve kanser tedavisinde de etkisi olduğu bildirilmiştir.
Microbiota is all microorganisms that share our body and microbiota ecosystem plays an important role in human health such as spplying nutrients, K vitamin, digestion, Microbiota affects many immun functions by biological molecules and change of the microbiota (disbiosis) has a critical roles development of multple diseases. Recently it has been reported that microbiota is an important part of carcinogenesis cause by immun evasion and has effect on the treatment of cancer.

CASE REPORT
5.After The Diagnosis Of Cancer Long-Term Follow-Up, Psychiatric Problems And Psychotherapeutic Approaches: A Case Report
Nagihan Saday Duman, Emel Sarı Gökten, Ayşegül Efe
doi: 10.5505/aot.2015.44227  Pages 79 - 82
Kanser hastalığı olan çocukların uzun süreli izleminde bilişsel, duygusal ve sosyal alanda sorunlar yaşanmaktadır. Kanser tanısı konulan çocuklarda depresyon, posttravmatik stres bozukluğu ve somatizasyon bozukluğu gibi önemli ruhsal hastalıklara sık rastlanmaktadır. Bu olgu sunumunda Ewing Sarkomu tanısından sonra uzun bir tedavi süreci geçiren ve kanser sekeli sonucu yaşadığı psikiyatrik sorunlar için kliniğimize başvuran 16 yaşında bir ergenin izleminde uygulanan destekleyici psikoterapötik yaklaşımlar ve sonuçları tartışılmıştır.
Cognitive, emotional and social problems are being experienced to long-term follow up of children with cancer. Children diagnosed with cancer are frequently suffered from major mental illnesses such as depression, post-traumatic stress disorder and somatization disorder. This paper reports, in substantial details, a 16-year-old female adolescent case who had exposed to a long time period of medical treatment after the diagnosis of Ewing’s Sarcoma and was admitted to our clinic for psychiatric symptoms related to sequelae of cancer. In this manuscript we are discussing supportive psychotherapeutic approaches implemented to this adolescent and its follow-up therapeutic results.

6.Breast metastasis from squamous cell carcinoma of the cervix: a case report
Yasemin Kemal, Güzin Demirağ, Filiz Karagöz, İlkay Koray Bayrak, İdris Yücel
doi: 10.5505/aot.2015.97269  Pages 83 - 85
Solid tümörlerin meme metastazına çok sık olmasa da klinik pratik hayatımızda rastlamaktayız ancak servikal kanserin memeye yayılımı literatürde de çok nadir bildirilmektedir. Olgumuz 65 yaşında, evre IV yassı hücreli serviks kanseri nedeni ile 3 kür birinci seri kemoterapi aldıktan sonra meme metastazı gelişti. Primer meme kanseri düşünülerek alınan biyopsinin patolojik incelenmesinde az diferansiye yassı hücreli kanser metastazı olduğu görüldü. Bu olgu kanser öyüsü olan hastalarda doğru tedavi kararı verebilmek için ayırıcı tanının önemini bir kez daha vurgulamaktadır.
Breast metastasis from other solid tumors are infrequent, and cervical cancer is the extermely rare primary site. We describe a case of 65 years old women with stage IV cervical squamous cell carcinoma. After three cycles of the first line chemotherapy, she developed breast metastasis mimicking the primary breast cancer. Histopathological examination of the breast trucut biopsy performed and less differantieted epidermoid carcinoma was deteremined. Differential diagnosis from primary breast cancer is crtical to decide most appropriate treatment especially in patients with previous cancer history.

7.Tail Gut Cyst - A Rare Cause of Retrorectal Mass: Case Report
Ümit Özçelik, Hüseyin Yüce Bircan, Halime Çevik, Şemsi Altaner, Alp Demirağ
doi: 10.5505/aot.2015.03016  Pages 86 - 89
Tail gut kistleri embriyonik hindgut kalıntılarından gelişen ve retrorektal bölgede yerleşen nadir konjenital lezyonlar olup sıklıkla orta yaşlı kadınlarda perirektal semptomlarla kendilerini gösterirler. Her ne kadar tail gut kistleri benign konjenital lezyonlar olsa da nadiren malign transformasyon bildirilmiştir. Bu vaka takdiminde hastaneye 2 aydır olan asemptomatik palpabl perirektal kitle ile başvuran 48 yaşında bir bayan hastayı sunduk. Tail gut kistinin radyolojik görünümü 3 lobülden oluşmakta idi ve kombine perineal ve abdominal yaklaşım ile başarılı bir şekilde eksize edildi.
Tail gut cysts are rare congenital lesions located in retrorectal area arising from the vestiges of the embryonic hindgut and often present in middle-aged women with perirectal symptoms. Although tail gut cysts are usually benign congenital lesions, malignant transformation has been rarely reported. In this case report we present a 48 year-old woman who was admitted to hospital with an asymptomatic palpable perirectal mass for two months. The radiological appearance of tail gut cyst was three lobulated and it was successfully excised with combined perineal and abdominal approaches.

8.Isolated Dural and Calvarial Metastasis in a patient with Breast Carcinoma: a Case Report
Bülent Kaya, Fatih Erdi, Fatih Keskin, Yaşar Karataş, Emir Kaan İzci, Gökhan Toğuşlu
doi: 10.5505/aot.2015.18291  Pages 90 - 92
Literatürde malign neoplazmların dural metastazları ile ilgili az bilgi bulunmaktadır. Kesin etyopatogenezleri ve tedavi stratejileri tartışmalıdır. Dura matere en sık metastaz meme kanserinden olmaktadır. 41 yaşında bayan hasta kliniğimize baş ağrısı ve sol parietalde şişlik şikayeti ile başvurdu. Hasta 3 yıl önce infiltratif duktal kanser nedeni ile opere edilmişti. Sol kalvaryal ve dura metastazı tespit edildi ve sol parietal kraniotomi ile cerrahi rezeksiyon uygulandı. Hasta operasyondan sonra tüm beyin radyoterapi aldı. Bu yazıda kafatası ve duraya metastaz yapan bir kanser vakasını ve bu nadir hastalığın ana özelliklerini tartıştık.
There is little information about the dural metastasis of malign neoplasms in the literature. The exact ethiopathogenesis and treatmentstrategies are contraversial. The most common site for breast cancer metastasis is dura matter. Forty one years old female patient admitted to our clinic with headache and left parietal swellingcomplaints. The patient was operated due to infiltrative ductal cancer three years ago. A left parietal calvarial and dural metastasis determined and surgically resected via left parietal craniotomy. The patient underwent whole brain radiotherapy after this operation. In this report we present an unusual case of cancer metastasis to the skull and dura and discuss the main features of this disease.

9.Spinal Leptomeningeal Metastasis from Gastric Cancer: Case Report
Suna Çokmert, Latife Doğanay, Burak Paköz, Alper Yüksel, Emrah Gezer, Mehmet Niyazi Alakavuklar
doi: 10.5505/aot.2015.02419  Pages 93 - 96
Leptomeninksler, solid tümörlerde nadir rastlanılan bir metastaz bölgesidir. Leptomeningeal metastaz’a en sık neden olan tümörler; meme kanseri, akciğer kanseri, melanom ve lösemi-lenfomalardır. Mide kanserine bağlı leptomeningeal metastaz, oldukça nadir görülen ancak hızlı seyirli ve kötü prognozlu bir tablodur. Tanı beyin omurilik sıvısının biokimyasal ve sitolojik incelenmesi ve görüntüleme yöntemleri ile konulmaktadır. Leptomeningeal metastaz tedavisinde intratekal kemoterapi ve/veya radyoterapiyi içeren çeşitli seçenekler vardır. Bu yazıda spinal leptomeningeal metastaza yol açan metastatik mide kanserli bir kadın hastayı sunduk. Godalinyumlu kranial manyetik rezonans görüntülemede patoloji saptanmazken, torakal spinal vertebra manyetik rezonans görüntülemede Th1-6 düzeyinde leptomeningeal tutulum izlendi. Beyin-omurilik sıvısının sitolojik incelemesi taşlı yüzük hücresine benzeyen tümör hücrelerini saptadı. Bulgular leptomeningeal metastaz ile uyumluydu.
Leptomeninges are a rare region for metastasis in solid tumors. The most common causes of leptomeningeal metastasis are breast cancer, lung cancer, melanoma and leukemia-lymphomas. Leptomeningeal metastasis associated with gastric cancer is an exceedingly rare condition but it is rapidly progressive and poor prognosis. The diagnosis is confirmed by examination of the cerebrospinal fluid and imaging methods. There are several treatment options for patients with LMC, including intrathecal chemotherapy with or without radiotherapy. In this report, we present a women patient with metastatic gastric cancer leading to spinal leptomeningeal metastasis. While magnetic resonance imaging of the brain showed no pathology, magnetic resonance imaging of the thoracal spinal vertebrae showed leptomeningeal enhancement of Th1-6 level. Cytological examination of the cerebrospinal fluid revealed the tumor cells like signet ring cell. These findings were consistent with leptomeningeal metastasis.

LookUs & Online Makale